Duyurular

Değerli üyelerimiz ve takipçilerimiz! Sitemiz aktif  kullanıma açılmıştır. Yayınlanmasını istediğiniz haberler, duyurular veya yazılarınız için bizlere ulaşabilirsiniz.

Mail adresi:mkbszsari@gmail.com


Rize Hava Durumu
Anket
Döviz Bilgieri
Merkez Bankası Döviz Kuru
  ALIŞ   SATIŞ
USD 0   0
EURO 0   0
       
Özlü Sözler
Arkamda yürüme, ben öncün olmayabilirim. Önümde yürüme, takipçin olmayabilirim, Sana uymayabilirim. Yanımda yürü ki böylece seni görebileyim, böylece ikimiz eşit oluruz.
Amerika'nın Keşfi ve Kızılderililer

12 Ekim 1492.

 

Tarih kitaplarına Amerika’nın keşfi olarak geçen bu kayıt aslında bir keşfin değil, gerçekte bir halkın, kültürün ve kendine ait özellikleriyle bir medeniyetin yok edilişinin kaydı olarak alınmalıdır. Amerika’nın keşfi ile ilgili çeşitli görüşler bir kenara bırakılacak olursa bizim üzerinde duracağımız Kiristof Kolomb’un bu kıtaya ayak basması ile birlikte başlayan katliamların bir halkı, yaşam ve medeniyeti nasıl yok ettiği olacaktır.

 

12 Ekim 1492.. Kızılderililer için sonun başlangıç tarihi. Amerika kıtasında yaşayan bu yerlilerin Avrupalılar ile karşılaşması, bugün için macera filmlerine konu olan dünyalılar ile uzaylıların karşılaşması gibi bir durumdu.

 

Tarihin hiçbir döneminde insancıl, adil, ahlaki ve barışçıl bir medeniyet oluşturamayan Avrupa’nın barbar ve cani karakteristik kişiliği insanlık tarihinin hangi döneminde olursa olsun hiç değişmemiş; bu yapısıyla insanlığa zulüm ve gözyaşından başka hiçbir katkı sağlayamamıştır.

 

Amerika kıtasına ayak bastıkları bu tarihlerde de sömürü ve talana mevzilenmiş, altın hırsıyla kör olmuş ruhlarının sürüklemesiyle, sözde Hıristiyan olmadıkları için günahkâr saydıkları bu insanlara zulüm ve soykırımı, bütün insani değerleri hiçe sayarak acımasızca uygulamışlar ve yaklaşık yetmiş(70) milyon Kızılderili’nin ölümüne sebep olmuşlardır.

 

Kimisini yakarak, kimisini hayvanlara parçalattırarak, kimisini kılıçtan geçirerek, kimisini boğarak.. Bazen zevk aracı, bazen eğlence, bazen korku, bazen nefret, bazen çıkar.. Ruhlarında taşıdıkları insanlık dışı her bir hisle zaman içerisinde bir medeniyeti yavaş yavaş tarih sayfasından silip o sayfalara kendilerini yazmaya çalıştılar. Ve elbette ki silinen her bir yazı muhakkak izini bırakmıştır. Bu yüzden tarihin o sayfalarında sırıtmadan durmaları mümkün gözükmemektedir.

 

Batı dünyasının büyük kâşif olarak bizlere sunduğu Kristof Kolomb bir mektubunda; günlüğünde yerlilerden şu şekilde bahseder:

 

‘’..Son derece sade, dürüst ve aşırı düzeyde eli açık insanlar. Herhangi birinden, sahip olduğu herhangi bir şey istenince, hemen veriyorlar. Başkalarına olan sevgileri, kendi özlerine olandan çok daha fazla.’’ Mektubunda Kızılderililer için bu övgüleri sıralayan Kolomb, günlüğün bir yerinde ise asıl düşüncesini ortaya koyarak ve şöyle der:

 

‘’..Bunlardan çok iyi hizmetkâr olur. Sadece elli adamla bütün bu yerlilerin hepsine kolayca boyun eğdirebiliriz ve her istediğimizi yaptırabiliriz.’’

 

İlk kan Haiti’de dökülür. Kristof Kolomb’un ilk gelişinde kurduğu İspanyol üssündeki askerlerin yerli halka altın işkencesine başlamaları, tecavüzleri ve köleye çevirme girişimlerine yerli halk daha fazla tahammül edemedi. Adadaki üs ile birlikte askerlerde yok edildi. Kristof Kolomb’un ikinci gelişinde altın peşindeki açgözlü İspanyollar Haiti’yi katliam ve işkence adasına dönüştürdüler. Tamamen köle haline getirilen halk üç ayda bir belirli miktarda altın temin etmeye mecbur tutuldu. Altın getirenleri ayırt etmek için boyunlarına madeni bir levha asılıyordu.

 Amerika’ya Hıristiyanlığı yaymak için giden Papaz Bartolome de Las Casas, Kızılderili katliamını bakın eserinde nasıl anlatıyor:

 

‘’..İspanyollar yararlanmak veya kötüye kullanmak amacıyla yerlilerin karılarını, çocuklarını alarak, emek ve alın teriyle kazandıkları besinlerini yiyerek işe koyuldular. Cüretkârlıkları ve küstahlıkları öyle arttı ki, Hıristiyan bir yüzbaşı, bütün adanın yöneticisi sayılan en büyük hükümdarın öz karısının ırzına geçti. İşte o zaman, yerliler Hıristiyanları topraklarından kovmak için yollar aramaya başladılar. Silahlandılar. Çok zayıf, az saldırgan, dayanıksız ve savunmasızdırlar(İşte bu yüzden savaşları bugünkü değnek oyunları ya da çocuk oyunları gibiydi).

 

Atlarını, kılıçlarını ve mızraklarını alan Hıristiyanlar, yerli Amerikalıların daha önce hiç görmediği eylemlere başladılar:

 

Katliam ve kan dökme.. Köylere giriyor, çoluk çocuk, yaşlı, hamile veya loğusa (kadın) demeden, ağıllarına sığınmış kuzulara saldırır gibi, karınlarını deşiyor, parçalara ayırıyorlardı. Kimin tek bıçak darbesiyle bir insanı ortadan ayıracağı veya tek mızrak atışıyla başını keseceği, ya da bağırsaklarını ortaya dökeceği üzerine bahse giriyorlardı. Anne sütü emen bebekleri zorla alıyor, ayaklarından tutup başlarını kayalara çarpıyorlardı. Bazıları ise onları yüksekten ırmaklara atıyor, bir yandan da gülerek şakalaşıyorlardı.”

 

Çocuklarla annelerini ve önlerine çıkan herkesi kılıçtan geçiriyorlardı. İsa peygamberimizi ve 12 havariyi kutsamak ve saygılarını iletmek için uzun darağaçları kuruyorlardı. Ayakları yere neredeyse değecek şekilde, 13 kişilik gruplar halinde onları bağlıyor, ateşe veriyor ve diri diri yakıyorlardı. Bazıları ise, bütün vücutlarına kuru saman yapıştırıyor ve bu şekilde ateşe veriyorlardı. Diğerlerinin ve hayatta bırakmak istedikleri herkesin ellerini kesiyorlardı. Elleri sarkar durumda, onlara: "Gidin, mektupları götürün" diyorlardı. Bu, ormana kaçanlara haber götürmek demekti. Beyleri ve soyluları öldürme şekilleri de aynıydı. Önce direkler üzerine tahta çubuklardan bir ızgara yapıyorlardı. Sonra, onları ızgaraya bağlıyor, altlarına da hafif bir ateş yakıyorlardı. Yerliler bu korkunç işkenceler altında, çığlıklar atarak can veriyorlardı. Bir keresinde dört veya beş önemli beyin ızgaralar üstünde yandığını gördüm (sanırım başkalarının da yandığı iki üç çift ızgara daha vardı). Yüksek çığlıklar attıkları için, subayın içi sızlamış veya uykusu bölünmüş olmalı ki boğulmalarını emretti.

 

Onları yakan cellattan önce, gürültü yapmasınlar diye kendi elleriyle ağızlarına odun parçacıkları tıktı. Daha sonra istediği gibi yavaş yavaş kızarsınlar diye ateşi körükledi.’’

 

“..Yukarıda anlattığım her şeyi ve sayısız daha bir çok olayı gözlerimle gördüm. Kaçabilenlerin hepsi ya ormanlara sığınıyor ya da dağlara tırmanıyorlardı. Amaçları böyle insanlıktan uzak kişilerden, bu kadar merhametsiz ve yırtıcı hayvanlardan, insan soyunun en büyük düşmanları ve yıkıcılarından kaçabilmekti. Bunun üzerine Hıristiyanlar, özellikle kötü tazı ve köpekler yetiştirdiler. Bu hayvanlar bir yerliyi görür görmez, kaşla göz arasında paramparça ediyorlardı. Saldırarak, bir domuzdan daha çabuk yiyorlardı. Bu köpekler büyük zararlar verdiler, korkunç kasaplıklar yaptılar. Çok ender olarak, yerliler birkaç Hıristiyan öldürdüğü için, Hıristiyanlar kendi aralarında bir karar aldılar. Öldürülen her bir Hıristiyan için yüz yerli öldürmeye karar verdiler.’’

 

 Kristof Kolomb zamanında Haiti’de başlayan katliam aralıksız yeni keşfedilen her yerde devam etti. O zamanlar üç yüz bin kişinin yaşadığından bahsedilen Haiti adasında günümüzde yerli soyundan gelen hiç kimse yoktur. Bugün Haiti’nin nüfusu Afrika’dan getirilen köleler ile İspanyol efendilerinin çocuklarından oluşmaktadır.

 

 Kızılderili soykırımı, ABD’nin resmi devlet politikası halini almıştı.

 

-ABD resmi olarak Kızılderili kellesi getiren vatandaşına her kelle başına 5 dolar veriyordu. Birtakım insanlar tarafından kafatası avcılığı meslek haline getirilmişti. Devletin resmi binalarının birçoğu Kızılderili kafataslarıyla dolmuştu.

 

-İlk biyolojik silahı Kızılderililer üzerinde denediler. Sürgüne gönderilen Kızılderililere yardım amacıyla dağıttıkları battaniyelere çiçek mikrobu bulaştırarak birçok insanı öldürdüler. Sırf Kızılderililer yemesin, açlıktan ölsünler diye başlıca yiyecekleri olan bizonları toptan öldürmeleri, yöntemlerine ilginç bir örnektir.

 

İspanyollar ile başlayan bu soykırım dönemi, Portekizliler, Hollandalılar, İngilizler, Fransızlar, Belçikalılar, Almanlar, İtalyanlar gibi birçok Avrupa devletinin iştiraki ile sadece Amerika’da değil  dünyanın diğer bölgelerinde de yakın zamanlara kadar devam etti.

 

 Avrupalı istilacıların bir tarihi vesika olarak kayıtlardaki anılarından:

 

1-“Tanrı’nın hususi takdiriyle savaştan kaçan kızılderililerin tamamına yakını çiçekten öldürdük. Tanrı topraklarımızı temizledi” (Massachusetts Körfezi Kolonisi’nin ilk valisi John Wintrop)

 

2-“Kızılderilileri yakıyorduk.. Onları böyle ateşte kızarırken ve bu ateşi söndüren kan gölünde görmek korkunç bir manzaraydı, çürüyen cesetler ve bunlardan yayılan koku berbattı fakat zafer tatlı bir fedakârlık gibiydi..Bizlere olağanüstü yardımlarda bulunarak bu kadar gururlu ve kibirli bir düşmanı elimize düşüren, bu kadar çabuk bir zafer bahşeden Tanrı’ya şükranlarımızı sunarız.” (Plymouth Kolonisi’nin Valisi William Bradford)

 

3-“Sırf eğlence olsun diye, kadın erkek demeden yerli halkın ellerini, burunlarını ve kulaklarını kesip kopardıklarını ve bunun bölgenin değişik yerlerinde defalarca tekrarlandığını kendi gözlerimle gördüm. Memeden kesilmemiş bebekleri annelerinin göğsünden alarak onları en uzağa fırlatma konusunda birbirleriyle yarıştılar.” (Bartolome de Las Casas)

 

4-“Askerler pek çok Kızılderili’yi uykularında öldürdüler. Annelerinin göğüslerinden çekilip alınan bebekler anne-babalarının gözleri önünde kılıçla parçalanıyor ve bebeklerin parçaları ateşe atılıyordu. Kundaktaki bebekler beşikleri içinde parçalanıyor, kafaları eziliyor, en taş-yürekli adamın bile vicdanını sızlatacak bir vahşilikle öldürülüyorlardı.. Bazı bebekler nehre atıldı, onları kurtarmak için anne ve babaları da suya atladı. Ama askerler ne çocukların ne de anne-babaların sudan çıkmalarına izin vermediler, hepsi boğuldu..”


(David de Vries)

 

 Kısaca:

 

-Sakallı yabancılar altın ve değerli taş aramak için köyleri yağmaladı, yakıp yıktılar.
-Yüzlerce kadını, erkeği, çocuğu kaçırdılar.
-Kadınlara tecavüz ettiler.
-Direnen erkeklerin kulaklarını kestiler, kafa derilerini yüzdüler.
-Gemilerine atıp köle olarak satılmak üzere Avrupa’ya götürdüler.
-Kolomb’un 12 Ekim 1492’de San Salvador sahiline ayak basmasının üzerinden on yıl bile    geçmeden bir çok kabile, yüzbinlerce insan yok edildi..
-Tüm Amerika Kıtasını cehenneme çevirdiler..
-Katliamlara papazlar da katıldı.
-Katolik olmayı kabul etmeyen Kızılderili şamanları ayaklarından asılarak canlı canlı yakıldı.

-Kolomb Amerika’ya vardığında dünya nüfusunun 5’te biri Kızılderili idi..
Sayıları 70 milyonu geçiyordu..
-1492’den bugüne sadece 2 milyon kaldılar..

 

Ve şimdi..

 

Evet şimdi bu tarih(12 Ekim 1492) Amerika’nın keşfi olarak her yıl kutlanıyor. Şenlikler, şölenler yapılıyor.. Milyonlar çılgınca eğleniyor..

 


Kolomb’tan bu güne 529 yıl geçti..


529 yılda 70 milyondan fazla insan katledildi..


Bir kültür yok edildi..


Kızılderililerin sonu beyaz adamın eğlencesi(!) oldu..


Okunma Sayısı: 1136


3.12.146.111








DİĞER HABERLER

 

© Copyright 2019  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır. | Dernek Sitesi | Köy Sitesi


Top